5/08/2009

Tarihte Liderlik ve Çanakkale Zaferinde Liderler


Muhterem Dinleyiciler

Türk halkı bir coğrafi alanın büyüklüğünü anlatmak için “Ucu-bucağı görünmez” tabirini kullanır.

Çanakkale, bir ucundan öte yakası görülen küçük bir deniz yoludur.

Yani şairin diliyle “Ufacık bir kara” parçası ve çabuk geçilen bir deniz boğazı.

Peki ya üzerinde yazılan Tarih. Bu “Var mı ki Dünyada eşi” diye insanlığa sorulan, 253 bin şehide Cennet yolunu açan “Şu Boğaz Harbi niye bu kadar büyük.

Peki ya 10 KASIM 1938 sabahı, Alman Prof. Hirch’e, “Bizde bugüne kadar bu kadar büyük bir insan ölmedi ki ne yapacağız bileyim.” dedirten Askerin (Mustafa Kemal) dehasındaki enginlik.

Ben ve “80’nci Yılda Çanakkale” konulu ilmi toplantıya katılan çok değerli ilim adamları bu, esareti yaşamamış Yüce Milletimizin yazdığı efsanevi destanın oluşumundaki maddi ve manevi unsurları anlatmak için huzurunuza çıktık.

1956’da Aziz Vatanımızın bütün illerinden birer avuç toprakla Çanakkale’ye gelen 67 gençten biri olan ben, hepinizi o günlerin heyecanı ile selamlıyorum.

Ben, Çanakkale destanını yazan 300 bin Mehmetçik’ten her birinde derece derece bulunan “Liderlik” niteliğinden ve onların sembolü olan büyük komutanların liderliğinin, zaferlere imzasını atan dehasından söz edeceğim. Önce ve özellikle şunu belirtmek isterim. Deha ancak millete hizmettedir. Dehalar da sadece şanlı, şerefli milletlerin çocukları arasından yetişir. Çünkü Deha, sağlıklı bir vücut, yoğunlaşabilen güç, çalışan, uyanık, amaçlı ve sarsılmaz bir cesaretle uygulanan beyin gücüdür.1

Lider, yüksek bir strateji uygular. Kısa vadede askeri zafer kazanmaya çalışır. Ama ana düşüncesi, zaferden sonraki sevk ve idarede başarıya ulaşmaktır.

Zafer sarhoşu olup ve mağluplara zulmederseniz, onların direnci artar. Nitekim Versay Antlaşması’nın ağırlığının bilincinde olan Fransa Başbakanı Clemenceau, imzadan sonra şunları söylemiştir. “İkinci Dünya Harbinin top seslerini duyuyorum.”2

Pensilvania Üniversitesi’nden psikoloji araştırmalarıyla tanıdığımız Dr. Samuel Me. Carthy dehayı, normal deha ve üstün deha olarak tarif eder.

Kanaatimizce tarihe yön veren liderler bu ikinci gruptan çıkıyor. Çünkü bunlar tek değil çok yönlüdürler. Yetenekleri; güzel sanatlardan, askerliğe kadar pek çok alanda şaheser meydana getirecek güçtedir. Şair, ressam, hattat, silahşor ve stratejik padişahlar bu tiplerin somut örnekleridir.

A.B.D.’de strateji araştırmalarıyla tanınmış Prof. Dr. Richard D. Robinson, tarihte etkili olan liderlerin şu beş niteliğinden söz eder.3

a. Kişisel cesaret

b. Hasmın stratejisini seziş yeteneği

c. Sabır, metanet

ç. Amacını saklama ve hasmı yanıltma gücü

d. Hasmın gücünü tarafsız bir gözle değerlendirme ve gerçekçi tavır alma.

Hakikaten bir lider için, çok önemli olan bu niteliklerden, meselâ sadece “Hasmın stratejisini seziş yeteneği” bile, Çanakkale’de stratejik bir komuta makamında bulunmayan Mustafa Kemal’e, Liman Von Sanders’e rağmen, Boğazlar ve İstanbul’u savunma şansı vermiştir.4

Çünkü gerçek liderler, pek sıradan lider mankenleri gibi, düzenli bir gül bahçesinin baş bahçıvanı değildir. Onlar en güç şartlarda, yaygın deyimi ile, farelerin gemiyi terk ettiği anlarda, geminin bordrosundaki ümitsizlik deliklerini zeka, sabır ve sevgileriyle tıkayıp sağ salim bir sahile ulaştırırlar.

Liderin bir tek hedefi ve bu hedefe ulaşmak için sürekli atılım stratejisi vardır. Eğer amaç zaferse, bu yolda kişisel hedefler hiçtir. Sadece bir hiç. Örnek mi istiyorsunuz. İşte size Japonların Albay Kuji Malanda’sı, Amiral Tagolanda’sı, General Nagilesde’si. Bunlar 20 Y.Y.’ın başında binbir üzüntü, sonsuz ümitsizlik içinde zafer şarkıları söyleyerek, “Büyük oğlumu defnetmeyiniz, çünkü çok yakında küçük oğlum ve ben de vatan için öleceğiz. Birlikte gömersiniz.” diyen seçkin liderlerdir. Günümüzde o mümtaz kimlikleri taşıyan kaç kişi kaldı acaba? Fazlaca iyimser olmayı çok isterdim. Ama örneklerin çoğu böyle değil. Başında bulunduğu il, tabii bir afette yerle bir oluyor. Resmî lider izinde. îline üçüncü günde dönebiliyor. Umuyorum bu örnekler her gün azalır.

Buna karşılık; karanlık bir gecede Dicle kıyısında kaybolan keçinin mesuliyetini vicdanında duyan İslâmi şuurla, “Ben sadece önderim. Zafer; Kumanda etmesini bilen komutanlarla, savaşmasını, ölmesini bilen Mehmetçiklerindir.” diyen Türk seciyesinin sentezinden doğacak liderlere uzak olmadığımıza inanmak istiyorum. Çünkü çağdaş anlamda bir liderin kalbinde vatan sevgisi kök salıp hizmet ağacı yeşermiştir. Vicdanındaki itici şuur ise, bu sevgiyi Hak adına halka hizmete dönüştürür. Ülkesini tanır, savunur. Onun dilinde yalan, ruhunda uşaklık yoktur.

“Vatan için ölmek de var. Fakat hakkın yaşamaktır.” ilkesini “Bu hak, halka hizmete dönüşürse anlam kazanır.” şeklinde anlar. Sloganların esiri değil, heyecanlarının tere dönüşen timsalidir. O, ülkesi için göz nuru döker, güç harcar, memleketinin kurtuluşu için üzerine düşen görevi, 20 dakika gecikmeyle yapmayı millî vicdanına sığdıramaz ve bu mesuliyet onu şahadete ulaştırır. Bu münasebetle, arza çalıştığım Büyük Taarruz’un yiğit kahramanı mülazım-ı sani Hüsnü Efendi’yi rahmetle anıyorum.

Hepimizi üzerinde abdestsiz dolaşılamayacağına inandığım 253 bin şehit için duaya davet ediyorum. Nur içinde yatsınlar. Ulu Haktan onların mertebesine acizane talebimi arz ediyorum.

Bu tip liderlerin, en belirgin özelliği şudur: Her şeye rağmen, önüne düştükleri kurum yahut kitlelerin kabul gören amaçlarına ulaşılması için, kendilerini onlara karşı sorumlu tutmak. Bu duyguyla hareket geçmek, Genelde kamuya ait sorumluluk üstlenecek liderlerde bulunması gereken özel nitelikler arasında şunlar kabul görmüştür.5

a. Uyanık, yargılama gücü olan yüksek zeka ve buluşçuluk.

b. İspatlanmış başarılar.

c. Sorumluluk duygusu ve bunu olaylarla doğrulama,

ç. Saygı görme, sevilme, insan sevgisi.

d. İşbirliği yapabilme, katılma.

Türklerin askerî, idarî ve iktisadî tarihleri bu niteliklere sahip sayısız örnek insanlarla doludur.

Bu gazetenin araştırma birimi tarafından hazırlanan “Kutlanan gün ve haftalar”6 adlı çalışmada, sadece Mart ayı içinde 138 tane önemli gün tespit edilmiştir. Bunlardan 38 tanesi dünya tarihine olumlu yönde yön veren liderlere aittir. 1992 Erzincan depremindeki (ki 1000’e yakın şehidimiz vardır. Rahmetle anıyoruz.) 1920 İstanbul’un işgaline kadar önemli 138 olay içinde %27’sinin liderlerle ilgili olması, dünya tarihinin çok ehemmiyetli bir bölümünün, liderlerin biyografileriyle örülmüş olduğunu gösterir.

Bu paraleldeki görüşler oldukça yaygındır. Newton’a gelinceye kadar pek çok akıllı adamın başına elma değil taş bile düşmüştür, İngiliz zulmüne uğrayan Hindistan’da, pek çok Hintliye; İngiliz polisi 1’nci mevki vagonlarında seyahat etmemesi için uyanda bulunmuştur. Servet-i Fünun’cuların Türkçe’yi içine düşürdükleri yozlaşmayı, dönemin pek çok yoz aydını sadece seyrederken, gerçekten bir lider tipinde olan Mehmet Emin Yurdakul, bakınız bizi her şeyden daha çok biz yapan Türkçe için neler söylüyor.7

“Biz Oğuzlar soyu olan Türkleriz,
İlk ateşi parlatan
tik sabanla sert toprağa tonun atan
İlk ocağa temel koyan hep biziz.
Her bucakta vahşi yeller eserken
Isığ gölde çadır kuran biz vardık.
Urallarda boz ayılar gezerken,
İlk kervanı, biz Uygurdan çıkardık.
Bakın bizim Öz Türkçemiz ne hoş dil,
Onun her bir nağmesi Gökten gelen hitap gibi saf sesi
Ne bülbüle, ne tutiye eş değil.
Bu dil ala geyiklerin içtiği
Yakut renkli çaylar gibi şarıldar.
Orhun ile Kızılırmak gibi ki,
Sularında ruhlarımız parıldar.
Eğiliniz ey zaferler, ey şanlar.
Ey ırklara altın destan yazanlar
Biz devlerin ve fillerin
Diz çöktüğü kuvvetiz.
Eski yeni dillerin
Anlattığı milletiz.”

19 Mayıs 1919 Pazartesi günü saat 06’da Mustafa Kemal ile birlikte Samsun’a çıkanlar, Dünyada eşi bulunmayan millî mücadeleyi gerçekleştiren altın liderler halkasının sadece 18 baklasıdır.8

Lider en umulmadık ortamda öne çıkan ve zor olanı, fakat umulanı başaran insandır.

Muhterem Ali Kemal Meram, “Türkçülük ve Türkçülük Mücadeleleri Tarihi” adlı kıyametli çalışmasında bu konuyla ilgili olarak şunları yazıyor.

“... Rejimlerin adlan ve türleri ne olursa olsun, Hükmedici kadro olarak başa geçenler, olumlu, olumsuz yönetimleri sonucu ülkeyi ve ulusu yüceltir ya da batırırlar. Bir ulusu tutsaklıktan özgürlüğe, bağımlı, uydu durumundan bağımsızlığa, başıboş, anarşi düzeyinden düzenli yönetime, ya da karşıt dönüşümlere götürenler, yine biliyoruz ki bu başlar, bu yönetici kadrolardır.9

Ancak şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Ancak büyük milletlerdir ki, onun civanmert erkekleri ve iffetli kadınları lider adayları evlat sahibi olurlar. Bakınız M. Kemal ne diyor. “Ben bir tehlike anında ortaya çıktımsa, beni bir Türk anası doğurmadı mı? Türk anaları, daha nice M. Kemaller doğurmayacaklar mı?10

Nitekim Türk toplum hayatının değişik dönemlerinde liderlerimizde aranan nitelikleri şöyle sıralayabiliriz.11

a. Nitelikli vatandaş

b. Uyumlu, sorumlu, aile üyesi

c. Mümin insan

ç. Cesur, kahraman (Alp tipi)

d. Millî kültür değerlerini benimseyen, yaşayan, millî kimlik sahibi şahsiyet

e. Çağdaş, ilmî düşünceye açık olmak.

Böyle bir büyük milletin millî kimlik sahibi liderleridir ki, kendilerine bu kimliği kazandıran değerlerin gözü pek savunucusu olurlar. Her fırsatta kendi dilini konuşur. Kendi kültürünü yaşarlar.

Hazar Devleti’nin subaşılığından, Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun kuruculuğuna yükselen Selçuk Bey, Cend şehrinde ve Onuncu asrın ikinci yansında Müslümanlığı kabul ettikten hemen sonra, kendilerinden haraç isteyen gayri Müslim Türk beylerine şu cevabı veriyor: “Müslüman bir Türk beyi, Müslüman olmayana haraç vermez.”13 îşte millî şuuru yaşamak budur. Tatlı su sineği olmak değil.

Milli şuuru kısa sürede bu seviyede yücelten manevi gücün, insanın liderliğe yükselişine sağladığı desteği başka örneklerle de doğrulamak çok kolaydır.

Bu güçtür ki, Sevr Antlaşması’nın şartlarının açıklandığı gün, bu paçavrayı imzalayan mağrur Fransızların tek kollu, sakallı generali Gourand’ı, Tük millî kuvvetleri ile, İskenderun ve civarını boşaltacağına dair antlaşmayı imzalamak zorunda bırakıyordu.14 Onu bu mecburiyet noktasına getiren güç, Sütçü İmam’a “İşgal altındaki topraklarda cihat, ibadetten üstündür. Cuma namazı kılmak yerine, iffetli bacılarımıza tecavüze yeltenen alçaklar üzerine cihada kalkınız.” mealindeki sözleri söyletiyordu.

Milletimizin gücüne inanan pek çok genç adam, liderliğe giden çetin yollarda ter, göz nuru ve kan dökerek ilerlemiştir.

Çanakkale’deki kiralık askerlerden biri olarak yaralanan genç subay, birkaç yıl sonra Avustralya Genel Valiliğine yükselecek olan Sir William Smith’ti. Hem genel vali hem de Mareşal15.

Ülkemizde bilinçli, sürekli ve metotlu yürütülen “Yabancılaştırma hareketinin” ağına düşen köksüzlere en iyi cevabı, yine bir lider tipi olan Ziya Gökalp’ten aldığımız ve tam gerçeğin kendisi olan mısralarla verebiliriz.

Bakınız “Türklük” adlı manzumesinde neler söyleniyor:
“Garbın dinler sesini, garba sesler dinletir.
Kalbini de söyletir, kalbini de inletir.


* * *


Ey Türklüğün düşmanı, kitaplara göz gezdir,
Farabiler kimlerdir, Uluğ Beyler kimlerdir.


* * *


Kimlerdendir unutma, büyük İbn-i Sina’lar
Kimlerdendir unutma kahraman Atilla’lar16

Nitekim, Raif Karadağ’ın 530 sayfalık belgeli çalışmasında; Yeteneksiz yani gerçek liderlik vasıflarına sahip olmayanlar, etkili noktalara geldiklerinde o ülke talihsiz bir dönemi yaşamaktadır. Bundan zarar gören ise topyekun millettir. Hangi millet?17 Divan-ı Lügat ît Türk’te dili, ülküsü, kültür değerleri temellendirilen millet. Kutadgu Bilig’de devletin tarzı belirtilen millet. Orhon Kitabelerinde, hem yıkılış hem de kurtuluş sebepleri ifade edilen millet.

Dandanakan’da, Malazgirt’te, Nigbolu’da, Kosova’da, Deren’de, Çanakkale’de, Dumlupınar’da dinî bir, dili bir, ülküsü bir, omuz omuza çalışan, üreten, bölüşen ve cihad eden millet.

Türk ama, Türk’e ve Türkiye’ye yabancı kalma bahtsızlığına uğramış bir grup gence, Afyon’da yeni tesis edilen Kocatepe şehitliğini gezdiriyordum. Bir genç kızımız 10 dakikalık ziyaretin sonunda bana döndü.

- Hocam burada Muğlalı Hüseyin’in yanında, Mudurnulu Veli, Midyatlı

Cafer, Maraşlı Hasan, Manisalı Kürşat yan yana yatıyor. Bu gerçek mi?

- Şüphenin sebebini öğrenebilir miyim? Dedim, cevaben:

- Şüphe değil hocam. Bize Millî Mücadele’yi burada yan yana yatanların başlatıp zaferle sonuçlandırdığını yazan tarihin yanlış olduğunu yıllardır söylüyorlar. Ben burayı görmeseydim...

Genç kız sustu.

Kimler konuşmalıydı. Doğruları bilen, bildirmekle sorumlu olanlar konuşmalı ve belgeleri gün ışığına çıkarmalıydılar. Hileyi bozmak için gerçeği açıklamak” en doğru harekettir.

Devletin yönetimine, liyakatinden gelsin, talihin ve tesadüfün imkanından gelsin, herkese ibret olacak şu sözlerde dile getirilen fikirlere dikkati çekmek istiyorum.

I. Murat ile Selanik Fatihi Hayrettin Paşa sohbet ediyor.

H. Paşa: Devletin geleceğinden ve zaferden nasıl emin oluruz sultanım?

Sultan - Allah’ın verdiği fırsatlardan faydalanarak, inançla dövüşen fedakar askerlere güvenerek.

H. Paşa: Fırsatlardan nasıl faydalanılır?

Sultan : Aklınızla, Muhakeme yaparak fayda ve mahzurları düşünerek.

H. Paşa : Çabuk, doğru karar verme ve hızla uygulamayı da ihmal etmeyelim.

Ayrıca, büyük lider demek, hareketten önce iyice düşünen, iş fiiliyata dönüşünce de yıldırım hızıyla hareket eden, sonuç alan demektir.18

Bu konuşmadaki lider nitelikleri arz etmenin önemli bir sebebi de şudur.

Padişahın huzurunda, yani liderin yakınında dalkavuklar yok. Kahraman ve fazıl bir kişi var. O kişi padişahın fikrî eksikliğini tamamlıyor ve sultan bunu sabırla dinliyor. İşte gerçek liderlik örnekleri. Kısaca sırdan insanların bezen yeteneksizlik, bazen tevekkül, bazen umursamazlık, fakat her seferinde tepkisiz kaldıkları ve genellikle olağanüstü durumlarda lider tipler müdahalecidir. Öndedir ve Önderdir. Zaferlerin zor kazanılacağı hallerde çare üreten, sorumluluk üstlenen ve başaranlardır.

Bu büyüklüğü ve milletten bilip milletiyle paylaşanlar işte bu kutsal toprakları vatanlaştıran, yurt kuran, mutlu yuvalar kuran güzel insanlara şükranlarımızı arz ederek, dualar gönderiyor ve diyorum ki;

Kimse şu günlerde ki buhranlarımız üzerine yanlış hesaplar yapıp çocukça hareketlere kapılmasın, Ağaran saçlarımızla şerefli bir tarihin coşkun sularından ilahi güç olarak yine ayaktayız.

Yiğit gençlerimiz, aziz kızlarımız iffetli bir geleceği ak süt emecek kahramanlar yetiştirecek güçtedir. Kılıç artıklarımıza yeni zafer türküleri, yeni destanlar yazacak sazımız, sözümüz ve “Bir ordumuz var ki Adını Türk koydum” diyen bir ihlasla dolu kalplerimiz var. Diriyiz, duruyuz, ayaktayız ve böyle olmaya kararlıyız.

Hodri Meydan.

“Keskin nişancı Türk kadınları”

“Keskin nişancı Türk kadınları”
ÇANAKKALE CEPHESİNDE KADIN SAVAŞÇILARIMIZ
Anzac askerlerinin Çanakkale’de siperlerde yazdıkları günlük ve mektuplarda ..J. C. Davies adlı bir asker annesine yazdığı mektupta şöyle demektedir: “... Vurulduğum 18 Mayıs günü, keskin nişancı bir Türk kızı vardı. Güzel, iri yapılı ve 19-21 yaşları arasında görünüyordu. Günün uzunca bir bölümünde sürekli olarak ateş etti. Gerçi bir çok adamımızı vurdu ama gün bitiminden önce Avustralyalı bir asker tarafından vurulunca, gene de üzüldüm. Ölüsünü ele geçirdiğimizde yanında bir Türk erkeğinin cesedini de bulduk. Kadının vücudunda tam 52 kurşun vardı... Bu savaş korkunç”