5/08/2009

Çanakkale’de Şehit olan Yalvaçlılar


I- Giriş: Çanakkale Zaferi’nin Türk ve Dünya Tarihi’ndeki Yerine Kısa Bir Bakış

Çanakkale Zaferi’nin 89. Yıldönümünü kutladığımız şu günlerde şüphesiz hepimizin gözü önünde Türk tarihinin altın sayfalarından biri canlanmaktadır. Akıl durduracak bir kahramanlık destanı olan Çanakkale muharebeleri daha sayısını bile tam tesbit edemediğimiz şehitlerle birlikte 211 bin civarında Türk askerîne mâl olmuş1; fakat, tarihî Türk ordusu da ezici ve üstün düşmanını zayıf gücü, ama erişilmez imanı ile yenerek kahramanlıkları serisine bir yenisini katmıştı.

Cumhuriyetimizin kuruluşunun da 80. yılını da idrak ettiğimiz bu fevkalâde anlamlı günlerde Çanakkale Zaferi’nin Türk ve Dünya tarihi için, hatta Cumhuriyet’e giden yolda neyi ifade ettiğini öncelikle anlamak durumundayız.

Çanakkale muharebelerinin sebeplerine baktığımızda, öncelikle I. Dünya Savaşı’nın sebepleri ne ise, aynı sebeplerin Çanakkale muharebeleri için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz. I. Dünya Savaşı’nın çıkış sebepleri arasında; Avrupa’da değişen dengeler ve özellikle sanayi inkılabının patlak vermesiyle pazar ve hammadde ihtiyacının sömürgecilik faaliyetlerini kamçılaması, başta gelmekle birlikte, “Hasta Adam” Osmanlı pastasının paylaşma yarışı da şüphesiz bizim üzerinde duracağımız en önemli sebep olmalıdır. Meseleye Türkiye perspektifinden baktığımızda, I. Dünya savaşı, sonuç itibarıyla Anadolu’da Türk devletinin hâkimiyetine son vermek anlamına gelen “Şark meselesi” nin hallinden başka bir gayeye matuf değildi. Şüphesiz, İttifak ve İtilâf devletlerinin kendi aralarında değişik sebeplere dayalı hesaplaşmaları vardı. Ama bizim açımızdan savaşın sebebine “Şark meselesi” noktasından bakmak gerekiyor. Durum bu olunca Çanakkale muharebelerinin temel sebebini, daha Osmanlı’ya resmen savaş açmadan bile Osmanlı Devleti’nin başkentini ele geçirerek Osmanlı’yı savaş dışı bırakıp Anadolu’da Türk hâkimiyetine son vermek niyet ve sebeplerini öncelikle görmemiz gerekiyor. Bunun dışında, İngiltere ve Fransa o zamanda zor durumda olan Çarlık Rusyası ile doğrudan temasa geçip savaş güçlerini artırmak, Osmanlı Devleti’nin Süveyş Kanalı ve Hindistan yolu üzerindeki baskısını kaldırmak ve Orta Avrupa’ya sızan Alman Avusturya ordularını arkadan çevirmek için bu harekatı gerekli görmüşlerdi.

Bu düşüncelerle Boğazlara yönelik ilk hücum 3 Kasım 1914’te iki İngiliz harp gemisinin Ertuğrul ve Seddülbahr, iki Fransız gemisinin de Kumkale ve Orhaniye tabyalarını bombalamasıyla başladı. Üstelik Osmanlı’ya resmen savaş ilân edilmeden 2 gün önce. Türk kuvvetleri de bu saldırılara hemen karşılık verdi. İlk İngiliz filosu Çanakkale Boğazı’nı kolaylıkla geçip İstanbul’a varacağını hesap ederek ve kendinden emin bir tavırla 19 Şubat 1915’te saldırıya geçti, Türk tabyaları bombalandı. Bu saldırıları Mart ayı başına kadar sürdürdülerse de bir sonuç alamadılar. İtilaf güçleri 17 Mart günü büyük bir saldırı planı yaptılar. Nusret mayın gemisinin ve Türk topçusunun destanlaşan kahramanlıkları, pek çok düşman savaş gemisini Boğazın karanlık sularına gömdü. Bundan tam 89 yıl önce 18 Mart’ta İtilâf Devletleri hiç de ummadıkları büyük bir bozguna uğradılar. Bunun üzerine General Hamilton yönetimindeki Anzaklar ve diğer İngiliz ve Fransız kuvvetleri kara harekâtına başladılar. Nisan’ın son haftasından itibaren Seddülbahr, Arıburnu, Kirte, Sığındere ve diğer mevkilere çıkarma harekatı başladı. Karadaki bu çarpışmalar değişik aralıklarla Ocak 1916 başına kadar sürdü. Bu çarpışmalarda Mustafa Kemal’in başında bulunduğu 19. Tümen Arıburnu ve Anafartalar’da, ve diğer mevzilerde çarpışan Türk ordusu adeta destan yazdı. Belki de İngiliz ve Fransızlar tarihlerinde görmedikleri bir yenilgiyi tadarak ve onbinlerce kayıp vererek âdeta kanla sulanan Türk topraklarını 8-9 Ocak 1916’da terke mecbur kaldılar.

Zaferin Türk ve Dünya tarihine fevkalâde tesirleri oldu. Bu tesirleri veya sonuçları şu ana noktalarda toplamak mümkündür:

Dünya tarihi açısından baktığımızda;

1- Her şeyden önce şunu belirtmeliyiz ki, o zamana kadar “yenilmez” olarak bilinen İngilizler hakkındaki imaj sarsılmıştır. Bu durum sömürgelerdeki hürriyet hareketlerini ümitlendirmiş onlara moral kaynağı olmuştur. Bu bakımdan Çanakkale zaferi dünya sömürgecilik tarihinde bir dönüm noktası olabilecek özelliktedir. Nitekim İngilizler hakkındaki bu imajın sarsılmasının ilk meyveleri, Hindistan’da görülmeye başlandı ve İngiliz sömürgeciliğine karşı hürriyet mücadeleleri giderek arttı.

2- Çarlık Rusyası’na boğazlardan yardım gidemeyince, Bolşeviklerin işi kolaylaşmış ve Ekim 1917’de bir Bolşevik ihtilâlinin gerçekleşmesinde belki de bu faktör önemli olmuştur.

3- Bulgaristan Osmanlı Devleti safında savaşa girdi.

4- Türkler açısından I. Dünya Savaşı 3 yıl uzamış oldu. Çünkü, İtilâf Devletlerinin Çanakkale’de kazanacakları galibiyet, Boğazlar ve İstanbul’un ele geçirilmesiyle Osmanlı’nın o zaman savaş dışı kalması için yetecek idi.

5- “Hasta Adam” Osmanlı’nın bir başka ifadeyle Türk milletinin gücü, emperyalistlerce yeniden idrak edilmiş oldu.

Türk tarihi açısından bakacak olursak;

1- Bu zaferle birlikte Türk’ün kendine güven duygusu artmıştır. Bu durumun ileride başlayacak olan Millî Mücadele için bir azim ve moral kaynağı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü, 18.yy. ortaları ve özellikle Tanzimat’tan itibaren Osmanlı Devleti’nin sürekli gerileyişi ve mağlubiyetler, Türk milletinin psikolojisi üzerinde olumsuz tesirler bırakmış idi. Hatta kuruluşunun 80. yılını idrak ettiğimiz Cumhuriyetimizin, yeni bir Türk Cumhuriyetinin doğuşunun moral temellerinin Çanakkale’de atıldığını söylersek gerçekleri ifade etmiş oluruz.

2- İstanbul’un işgali, dolayısıyla savaş 3 yıl daha uzamış oldu.

3- Çanakkale Zaferinin belki de ileriye dönük en önemli sonuçlarından biri, bu zaferle birlikte Mustafa Kemal adının temayüz etmesidir. Nitekim, İstanbul’da bir dergi başarılarından dolayı Mustafa Kemal’in resmini kapak resmi yaptı. Şüphesiz bütün bu gelişmeler, ileride başlayacak olan Türk İstiklal Savaşı’nın liderinin ortaya çıkışının zeminini hazırlamıştır.

4- Bütün bu olumlu sonuçların yanısıra, Türk milletinin bu savaşta çok kayıp vermesi, özellikle yetişmiş, kalifiye insanların kaybı, Çanakkale’nin bir başka boyutudur. Öyle ki, verilen kaybı, o zamanın tahmin edilen 11-12 milyonluk Anadolu nüfusuna oranladığımızda 50-60 kişide 1 kişinin, bir başka ifade ile hemen her sülaleden şehit, yaralı veya kayıp verildiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Türk tarihi açısından bu kadar önemli olan bir kahramanlık destanını acaba, bir sosyal tarih konusu olarak yeterince inceleyebildik ve yeni nesle aktarabildik veya öğretebildik mi? 89. yılını idrak ettiğimiz içinde bulunduğumuz şu anlamlı günlerde Çanakkale zaferini millî tarih terbiyesi içinde, yeni nesle mesajlar verecek şekilde değerlendirebiliyor muyuz? Şüphesiz bu sorulara değişik alanlarda ve konularda yani yapılması gereken çalışmalar hususunda, Çanakkale Muharebelerinin kapsamlı bir kitabının yazılması, filmlerinin hatta çizgi filmlerinin yapılması, şehitlerin tespiti ve konuyla ilgili anıtların dikilmesi vb. daha pek çok farklı teklifler getirilebilir. Ama biz burada yalnızca, konuşmamızın da esas konusu olduğu üzere “şehitler” konusu üzerinde duracağız.

II- Çanakkale’de Şehit Olan Yalvaçlılar

12. y.y. da Türk iskânına açılan ve aşağı-yukarı 8 asırdır Türk kültürünün nakış nakış işlendiği bir vatan coğrafyası olan Yalvaç, “Şark Meselesi” nin, yani Anadolu’da Türk siyasî hâkimiyetinin kırılmasını amaçlayan uygulamaların hız kazandığı 10 yıl savaş döneminde, Anadolu coğrafyasının vatan kalmasında bütün imkânlarını seferber etti. Sözkonusu süreçte âdeta bir dönüm noktası diyebileceğimiz Çanakkale Muharebeleri’nde de canıyla- kanıyla vatan savunmasına katıldı.

Şimdiye kadar yaptığımız araştırmalarda Çanakkale’de şehit olan 159 Yalvaçlı tespit edebildik2. Şüphesiz, bu rakam bizim ulaşabildiğimiz yazılı kayıtlardan çıkan sonucu ifade etmektedir. Ama bunun yanında kayıtlara girmemiş veya o günlerin olağanüstü şartları içinde bize ulaşmamış kayıtlarında olabileceğini düşünecek olursak bu rakamın çok üstünde şehidin çıkması muhtemeldir.

Biraz aşağıda vereceğimiz şehit listelerinin tespitinde esas olarak Yalvaç Nüfus Müdürlüğü Vefâyâta Mahsus Vukuat Defterleri ile MSB.’nın kayıtlarından faydalandık. Millî Savunma Bakanlığı 1998’de büyük bir sabırla yalnızca Çanakkale muharebeleri değil 93 Harbi olarak bilinen 1877-78 Osmanlı Rus savaşından Kıbrıs barış harekatına kadar iç güvenlik de dahil verilen şehitlerin il il listesi hazırlamış ve 5 cild halinde yayınlanmıştır3. Bir gayret ve mesâînin ürünü olmakla birlikte, sözkonusu yayında eksikler ve hatta bazı yanlış bilgiler de bulunmaktadır. Ancak Vefâyâta Mahsus Vukuat Defterlerinde bu eksiklikleri giderici ve tamamlayıcı verilere rastlamak mümkündür4.

93 Harbinden Millî Mücadele sonuna kadar kayıtların tutulduğu Yalvaç Vefâyâta Mahsus Vukuat Defterleri (3 adet; Defter no: 1, 2, 3.) tarafımızdan taranmış5, ve buradan tespit ettiğimiz Çanakkale’de Şehid Olanlar listesi, MSB’nin sözkonusu yayınıyla da karşılaştırılarak son listeye ulaşılmıştır. Bu çalışmalarımızda 159 şehit tespit edilmiştir.

Şimdi bu şehitler üzerinde bazı değerlendirmeler yapmak istiyoruz;

Bu şehitlerin Yalvaç şehir merkezi mahalleler ile köylere göre dağılımı şu şekildedir6;

Yalvaç ilçe merkezinden 23 şehit var. Bunların mahallelere göre dağılımı: Abacılar 2, Eski Yukarı 1, Görgü 1, Kaşaşağı 5, Kaşcami 3 , Kaşhacıbey 1, Kızıca 1, Leblebiciler 1, Müderris 2, Pazar aşağı 1, Pazar yukarı 2, Salur 1, Saray 2. Bu tablodan da anlaşılacağı üzere en fazla Kaşaşağı mahallesinden şehit vardır.

Köylere göre şehit dağılımı şöyledir; Ağap 1, Akçaşar 2, Çetince Akçaşar 3, Altıkapı 2, Ayvalı 2, Bağkonak (Örkenez) 6, Bahtiyar 1, Celeptaş 4, Dedeçam (Manarga) 4, Eğirler 3, Eyuplar 2, Kozluçay ( Gelegermi) 9, Gemen Bayat 1 , Gemen Güney 1, Hisarardı 4, Kırkbaş 1, Körküler 3, Köstük 2, Kumdanlı 3, Kuyucak 6, Sücüllü 18, Tırtar 1, Tokmacık 3, Hüyüklü 10, Yarıkkaya 2, Yukarı Kaşıkara 4. (Bkz., EK:3, GRAFİK: 1)

Bu tablo bize, Yalvaç merkeziyle birlikte köylerinden en fazla Sücüllü ve Hüyüklü’den şehit verildiğini gösteriyor. Bu durum, sözkonusu köylerin o zamanki nüfusuyla alâkalı olabileceği gibi, askere sevkiyat cepheleriyle de ilgili olabilir.

Şehitlerin isimleri de bize önemli mesajlar verebilir. Şehit isimlerine baktığımızda; Mustafa- Ali 14’er, Mehmet 13, Süleyman- İbrahim 11’er, Yusuf 9, Hasan 8, Ömer 7, Ramazan - İsmail - Hüseyin 6’şar, Ahmet 4, Nuri - Mestan - Mahmut - Abdullah 3’er, Veli- Salih- Rıza- Rifat- Osman- Mevlüt- Kâmil- Halil- Durmuş 2’şer kez geçmektedir. Bu isimlerin dışında 21 farklı isim bulunmaktadır (Bkz., EK:4, GRAFİK: 2).

İsimler, şüphesiz bize toplumun tercihlerini, değer yargılarını ve hayat felsefelerini anlamada önemli ipuçları sunarlar. Yalvaç’ta yoğunlaşan şehit isimleri, sosyolojik açıdan bu bölgede tipik Türk ailesi ve karakterinin varlığını ortaya koyuyor. Nitekim, 1996’da yayınlamış olduğumuz, Sosyal Tarih Perspektifinden Yalvaç’ta Aile adlı araştırmamız da da isimler konusunda aşağı yukarı aynı tablo karşımıza çıkmış idi7. Bu durum, Tanzimat’la birlikte başlayan batılılaşma sürecinin bir sonucu olarak sivilizasyon’un Yalvaç ve yöresinde etkisinin fazla olmadığı anlamına da gelebilir. Çünkü, sivilizasyonun etkili olduğu bölgelerde, isimler konusunda farklı tablolarla karşılaşmamız mümkündür.

Yine aynı çerçevede şehit lâkaplarına bakmak istiyoruz; Yalvaçlı şehitler arasında en fazla “imamoğulları” (Celeptaş, Kumdanlı, Gelegermi, Gelegermi, Akçaşar) 5 şehit, “Hacı İbişoğulları” (Görgü orta, Görgü orta, Görgü Bayram) ve “Çakaloğulları” (Gelegermi, ?, ?) 3’er şehidi bulunan ailelerdir. Bunları 2’şer şehitle “Pehlivanoğulları”, “Nuryedioğulları” (Gelegermi, Sücüllü), “Karamehmetoğulları” (Hüyüklü, Hüyüklü) “Karadânâoğulları” “İsaoğulları” (Kurusarı, Kurusarı) “İlyasoğulları”(?, ?), “Göleoğulları” (Sücüllü, Sücüllü), “Çobanoğulları” (Sücüllü, Tırtar), lakaplı aileler takip etmektedir. Görüleceği üzere Bu lakapların bazıları aynı yerde olduğu gibi, bazıları da farklı köylerdedir. Dolayısıyla aynı lakaplı olan aileler, akraba olabilecekleri gibi, lakap benzerliği de muhtemeldir. Ama şu bir gerçek ki, Çanakkale’de aynı sülaleden birden fazla şehid düşen Yalvaçlılar vardır8. (Bkz., EK:5, GRAFİK:3)

Şehitlerin yaş durumlarına baktığımızda; 19 yaşından 68 yaşına kadar hemen her yaşta, Çanakkale’de şehâdet mertebesine ulaşan Yalvaçlılar’a rastlıyoruz. (Bkz., EK:6, GRAFİK:4). Şüphesiz bu durum ancak ulaşabildiğimiz yazılı kaynakların verileridir. Bunun ötesinde, sözkonusu yaşların altında ve belki de üstünde şehitlerin olması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü, daha önce de belirttiğimiz gibi kayıtlara girmeyen gönüllüler de çok idi. Nüfus faktörü ve buna bağlı yaş meselesi yakın tarihimizin ve özellikle varolma veya yokolma sınırına geldiğimiz 10 yıl Savaş döneminin fevkalâde önemli sosyal boyutunu teşkil eder. Çanakkale’de şehit yaşının 15- 16’ya kadar düştüğünü biliyoruz. Nitekim bu durum, Türk milletinde öyle derin izler bıraktı ki, “Hey onbeşli, onbeşli- Tokat Yolları taşlı” mısralarıyla başlayan Türkülere kadar girmiş bulunuyordu. Buradaki 15’liler o zaman için H. 1315 doğumlular olup 16-17 yaşındaki çocuklar idi. Çanakkale’de vakıa bu iken, tabii olarak Millî Mücâdele’de şehid yaşı sınırı daha altlara inmiş bulunuyordu. 12- 13 yaşındaki çocukların vatan savunmasında ve cephelerde görev aldıklarını biliyoruz. Hatta çocukların bu durumu destanlara kadar konu olmuş idi9. Bütün bu gerçekler, Birinci Dünya Savaşı ve arkasından başlayan Millî Mücâdele’de insan gücü bakımından ciddi problemlerle karşı karşıya kaldığımızı gösteriyor. Hatta, Türk neslinin biyolojik olarak bile devamı konusunda zihinlerde ciddi endişeler başladığını söylemek doğru olur. Millî Mücâdele sonrası 10. Yıl Marşı’nda; “On yılda 15 milyon genç yarattık her yaştan” diye gümbür gümbür övünmemizin sosyolojik, psikolojik hatta biyolojik sebepleri bu endişelerde ve gerçeklerde saklı bulunuyordu.

Şark Meselesi çerçevesinde Anadolu’da Türk siyasî hâkimiyetini kırmaya yönelik özellikle 10 yıllık savaş döneminde, Atatürk’ün deyimiyle müstevlilere karşı verilen mücâdelede belki de en önemli mesele insan kaynağı yani nüfus meselesi idi. Anadolu’nun hemen her yöresinde olduğu gibi, Yalvaçlılar da bu konuda küçük yaşlara varıncaya kadar şehid vererek ellerinden gelen fedakârlığı yapmış bulunuyorlardı.

Çanakkale’de Şehit düşülen muharebe meydanlarına göre de bir değerlendirme yapmak istedik. Buna göre, Yalvaçlılar Çanakkale’de daha ziyade Seddülbahir (23 şehit), Anafartalar (21 şehit), Kirte’de (8 şehit) şehit olmuşlardır. Tabii ki bunun yanında Çanakkale’nin hemen her karışında Yalvaçlı şehide rastlamak mümkün olduğu gibi, yaralanıp daha sonra hastanede şehadet mertebesine ulaşanlar da olmuştur (Bkz., EK:7, GRAFİK:5)

Çanakkale’de şehit olan Yalvaçlılar içinde baba adıyla aynı adı taşıyanlar da dikkatimizi çekmiştir. Kızılca mahallesinden Habaillioğullarından 27 yaşında Gelibolu’da şehit düşen Hatice’nin oğlu Mustafa’nın babasının adı da Mustafa idi. Saray mahallesinden Ebcedoğullarından Hasan oğlu Hasan, Sücüllü Yaya Mustafa mahallesinden Bekiroğullarından Ahmet oğlu Ahmet, yine Sücüllü Aşağı Harman mahallesinden Ahtellioğlu Ahmet’in oğlu Ahmet, Eğirler köyünden Çavuşoğlu İbrahim’in oğlu İbrahim babasıyla aynı adı taşıyan şehitlerdir (Bkz., EK:8, TABLO:1). Bu durum bizim için fevkalâde anlamlıdır. Bilindiği üzere, Türk toplumunda babası sağ iken çocuğa aynı ismi koyma adeti yok denecek kadar azdır. Genellikle, çocuk doğmadan babası ölmüş ise babasının hatırasına hürmeten aynı ad çocuğa verilir. Buradaki durumu, çocuk doğmadan babasının ölmüş olmasıyla -büyük bir ihtimalle savaşlarda şehid olmasıyla- çocuğa aynı ismin verilmesi olarak izah etmek daha akla yatkın gözüküyor. Çünkü, bu yıllar, Türk toplumunun 93 Harbi’nden itibaren (1877- 1878 Osmanlı Rus Savaşı) sürekli savaş halinde bulunduğu yıllardır. Cepheyi de Anadolu beslemektedir. Bu bakımdan, yukarıda adlarını verdiğimiz babasıyla aynı adı taşıyan şehidlerin büyük bir çoğunluğu için “şehid oğlu şehid” ifadesini kullanabileceğimiz kanaatindeyim. Yalvaç, “şehid oğlu şehid” ler bakımından da zengin gözüküyor.

İncelediğimiz Yalvaç Vefâyâta Mahsus Vukuat Defterlerinde şehitlerin medenî durumları hakkında da bilgilere rastlamak mümkün olmuştur. Medeni durumla ilgili sütunda evli olanların hanımının adıyla birlikte kaydı düşülmüştür. Eşinin adı yazılmayanlardan bazılarına “bekâr”, “mücerred”, “yok” ifadeleri yazılmakla birlikte, bazılarının ilgili sütunu boş bırakılmıştır. Medeni hal sütunu boş bırakılanlardan evli olanların eşinin adı yazılması daha akla yatkın göründüğünden, sözkonusu bilgi sütunu boş bulunanların büyük bir ihtimalle bekâr olduğunu tahmin ediyoruz. İhtiyatı da elden bırakmamak kaydıyla bu tahminimizin doğruluğunu varsayacak olursak 99 şehitten 25’inin evli (bir eşle), 74’ünün bekâr olduğu gözükmektedir. Bunu % ile ifade etmek gerekirse %26 evli, % 74 bekâr diyebiliriz. Ama yine de “medenî hal” sütunundaki bilgi eksikliğinden dolayı bir yanılma payının olabileceğini de dikkate alacak olursak belki bekâr oranını % 74 olarak kesin bir dille ifade edemez isek de çoğunluğunun bekâr olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. (Bkz.,EK: 9, GRAFİK: 6). Peki bu tablo bize neyi ifade etmektedir? Bilindiği üzere Osmanlı Devleti 19.yy.’ın başlarından itibaren Şark meselesi takipçisi emperyalistlere karşı sürekli savunma durumuna düşmüş idi. Özellikle 93 harbinden itibaren neredeyse sürekli savaş hali yaşanır oldu. Anadolu’da insan kaynakları gittikçe azalmaya başladı. Türk insanı genç yaşta vatan savunmasına koşmak durumunda kaldı. Belki de evlenmeye vakit bulamayanlar oldu. Çanakkale’de toprağa düşenlerin çoğunluğunun bekâr olarak şehit olması, neslin devamı hususunda da bazı endişeleri beraberinde getirmektedir. Bu durum, Çanakkale zaferinin ne derece zor şartlar ve fedakârlıklar içinde kazanıldığını gösteriyor. Bu zorluklarda diğer vatan coğrafyalarında olduğu gibi, Yalvaçlıların da üzerine düşen sorumluluğu yerine getirdiğini görüyoruz.

Sonuç

Yukarıdaki veriler bize, Çanakkale’de şehit olanlar kervanında Yalvaçlılar’ın önemli bir mevkii işgal ettiklerini gösteriyor. Ancak tarih eğitimi ve öğretiminden beklenen amaçların gerçekleşebilmesi için bunun gibi sosyal tarih konularının bilimsel anlayış çerçevesinde çeşitli metot ve uygulamalar ile yeni nesle aktarılması, öğretilmesi gerekiyor. Bu cümleden olmak üzere, daha önce tamamladığımız bir araştırmanın sonucu olarak Yalnızca Çanakkale’de değil, 93 Harbinden Millî Mücadele sonuna kadar şehit olan Yalvaçlılar’ın isimlerinin, Belediye tarafından eski hükûmet meydanına yapılan kültür kompleksinde panolara yazılması, fevkalâde anlamlı bir icraattır. Ancak, şehit isimlerinin kalıcı bir şekilde ilçe ve hatta köylerde yapılacak abidelere nakşedilmesi, tarih eğitimi bakımından oldukça faydalı ve etkili olacaktır.

Millî hatıralara sahip olan, bu hatıraları ölüm- kalım fedakarlıkları pahasına elde etmiş bulunan milletler, o hatıra ve şerefleri ve ibret levhalarını gelecek nesilleri uyaracak ve bilinçlendirecek şekilde değerlendirmek ve onların vicdanlarına nakşetmek borcundadırlar. Millî hatıraları yaşamak, onları gönüllerde ve hafızalarda canlı tutmak, sorumluluk duygusu içinde alınacak tedbirlerle, yapılacak icraatlarla mümkün olur. Millî hafızaya sahip çıkmayan, onları yeni nesillere aktarmayı bilmeyen milletler, hassasiyet cevherlerini, yaşama güçlerini, yükselme enerjilerini, hatta millet olma duygularını kaybederler.

Bu duygu ve düşüncelerle, Çanakkale Zaferi’nin yıldönümünü idrak ettiğimiz böyle anlamlı bir günde, başta Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Atatürk olmak üzere vatan için toprağa düşmüş. şehit olmuş Yalvaçlılar’ı ve bütün vatan evlatlarını saygı ile, rahmetle anıyorum.

“Keskin nişancı Türk kadınları”

“Keskin nişancı Türk kadınları”
ÇANAKKALE CEPHESİNDE KADIN SAVAŞÇILARIMIZ
Anzac askerlerinin Çanakkale’de siperlerde yazdıkları günlük ve mektuplarda ..J. C. Davies adlı bir asker annesine yazdığı mektupta şöyle demektedir: “... Vurulduğum 18 Mayıs günü, keskin nişancı bir Türk kızı vardı. Güzel, iri yapılı ve 19-21 yaşları arasında görünüyordu. Günün uzunca bir bölümünde sürekli olarak ateş etti. Gerçi bir çok adamımızı vurdu ama gün bitiminden önce Avustralyalı bir asker tarafından vurulunca, gene de üzüldüm. Ölüsünü ele geçirdiğimizde yanında bir Türk erkeğinin cesedini de bulduk. Kadının vücudunda tam 52 kurşun vardı... Bu savaş korkunç”